İslam Sadece Bilinmek İçin Değil, Yaşanmak İçindir

Yıllardır ekranlarımızdan tanıdık simalar eksik olmadı. Akademik unvanlar, kalın ciltli kitaplar, uzun ve dolambaçlı cümlelerle tartışanlar… Her biri bir şeyler anlatıyor, bir yön gösteriyor, bir bilgi paylaşıyor. Sözleri arasında ayetler var, hadisler var, fıkıh kaynaklarından deliller var. Bilgi çok, anlatan bol. Ama bir eksiklik var, hep vardı: Hâl dili yok.

Sadece yol anlatıldı bize. Haritalar çizildi, tabelalar dikildi, rotalar detaylandırıldı. Ama kimse yola düşmedi. Düşenler de pek gösterilmedi. Hâlbuki yol, anlatmakla değil; yürümekle anlam kazanır.

Zihinlerimiz bilgiyle doldu, kalplerimiz ise aç kaldı. Çünkü bize hep bilmek öğretildi, olmak değil. Öğrenmeye yöneldik ama dönüşmeyi unuttuk. Din deyince aklımıza sınavlara hazırlık kitapları gelir oldu, ezber soruları, kavram tanımları… Kalbimizin derinliği ihmal edildi, ruhun susuzluğu görülmedi.

Bugün herkes vaaz verme derdinde; ama kimse “vaazım neden işlemiyor?” diye sormuyor. Edep dili tükendi. Bağırarak, gürleyerek, korkutarak konuşanlar çoğaldı. Söylemleriyle insanları dinden soğutanlar, rahmet kapısını kapatıp cehennemi tek adres gösterenler türedi. Dinden beslenip herkesi cehennemlik ilan edenler, Allah adına hüküm vermeye cüret edenler… İndirilen dini unuttuk, uydurulanı yaşar hâle geldik. Yahudi ve diğer kültürlerin hurafelerini dine ekleyip “İslam budur” diye anlatanlarla karşı karşıyayız artık.

Oysa Kur’an, raflara kaldırılacak bir kitap değil. Ezberlenip yarışmalarda okunacak bir metin değil. O, hayata yön versin diye, karanlıkta elimize tutuşturulmuş bir kandil gibi indirildi. Sadece dilimizde değil, hâlimizde yankılanmalıydı.

Bugün zühdün kokusu yok. İhlas, tabelalarda kaldı. Teslimiyet, sadece dua cümlelerinde dile geliyor. Gözümüzü dolduran çok şey var ama gönlümüz aç. Huzur cümlelerde geziniyor ama kalplere inmiyor.

Huzur, sadece İslam’ı konuşanların değil; onu yaşayanların kalbinde saklı. Nefsiyle savaşanların, sabaha yorgun ama temiz bir vicdanla uyananların, adını kimse bilmediği halde Allah katında özel olanların yüreğinde. Onlar belki görünmüyorlar ama yoldalar. Çünkü sadece yolu bilmekle yetinmiyorlar, yürümeye niyetliler.

Asr Suresi’nde açıkça bildirildi: “İnsan mutlaka ziyandadır.” Kurtuluş ise sadece iman edenlerde, salih amel işleyenlerde, hakkı ve sabrı tavsiye edenlerdedir. Demek ki kurtuluş, sadece bilgiyle değil; bilginin eyleme dönüşmesiyle mümkün.

Artık anlamalıyız: Bu din, bilenlerin değil; bildiğiyle yaşayanların dini. Sadece bilen değil, yol alan kıymetlidir. Kalbiyle sezen, özüyle teslim olan, hayatını inancına boyayan…

Yolu bilmek güzeldir. Ama sadece bilmekle yetinilirse, insan o yolun sadece seyircisi olur. Oysa bu yol, seyirlik değil, yürünmek içindir.

Şimdi soralım kendimize: Biz gerçekten yolda mıyız, yoksa sadece yol tarifleri mi dinliyoruz?

Yazar: ABDULSELAM AYDIN