KAMU MALI HERKESİN

Kamu, herkes demek. Kürtçede “hemû” sözcüğüyle aynı anlamdadır. Kamu malı dediğimizde, herkesin hizmetinde olan, herkesin malı olan ortak toplum malını kastederiz. Kamu malı, herkesin vergisiyle üretildiği için herkesin sahip çıkması gereken dokunulmaz bir alan oluşturur. Ortak mallarına, ortak kurumlarına veya ortak alanlarına sahip çıkmayan bir toplumun, psikolojik olarak veya zihniyet olarak kamu malını “devlet malı” olarak görmesi, devletle olan siyasi veya ideolojik farklılıklardan dolayı onu ötekine ait, kendisine ait olmayan kurumlar, alanlar ve mallar olarak görmesine neden olur. Hâlbuki devlet ile milletin birliği, kamu malını hem yöneticilerin yolsuzluk ve israf yapmadan doğru kullanmalarında hem de vatandaşın ona sahip çıkmasında yatıyor.

Şehircilik ve Ortak Alanlar: Yeşili Korumak, Kamu Sağlığını Korumaktır

Şehircilik, belediyecilik veya imar faaliyetlerinde kamu yararı gözetilmelidir. Herkesin ortak olarak kullandığı parklar, yürüyüş yolları, bisiklet yolları ve yeşil alanların artırılması gerekir. Herkes bu konuda duyarlı olmalı; çünkü halka açık ortak yeşil alanlar, sağlıklı çevre açısından önemlidir ve kamu sağlığını da etkiler. Tüm hemşehriler, parklara ve diğer ortak alanlara kurtarılmış bölgeler olarak bakmalı; çünkü rantçılar, kamu malını sadece kendi çıkarı için kullananlar hep bir yasal açık veya rüşvet vereceği bir yönetici ararlar. Son aylarda şehrimizin batısında, demiryolunun kuzeyine denk gelen eski mayınlı sahada bazıları, gözünü kestirdiği bir toprak parçasının etrafını tel örgülerle çevirmeye başladı. Herkese ait olan bu arazinin böyle gasbedilmesi yanlış bir davranıştır. Acilen yetkililerin bu arazileri ortak ve yeşil bir alana çevirmesi gerekir.

Kültürel Miras Sahipsiz Bırakılamaz: Nusaybin Müzesi Açılmalı

Geçen günlerde Nusaybin’de yapılan bir turizm panelinde konuşmacılar, şehrimizi öve öve bitiremediler; ama şehrimize ait müzemizin olmayışı, binlerce yıllık tarihi mirasımızın (dünyanın en eski tapusu, en eski tableti vb.) başka yerlerde sergilenmesine yol açıyor. Elbette, insanlığın ortak mirası olan tarihi eserlerin sergilenmesine, tanınmasına karşı değiliz; ama öncelikle o tarihi eserlerin çıktığı şehirde sergilenmesi gerekir. Yıllar önce yapımı tamamlanan Nusaybin Müzesi’nin acilen hizmete açılması, tüm Nusaybinlileri sevindirecektir. Ayrıca, tarihî sütunlara ait başlıklar, işlemeli taşlar korumasız bir şekilde parklarda sergileniyor. Eski sınır kapısının oradaki taş eserler yağmur altında erimeye bırakılmış; üstü bile kapalı olmayan bir yerde sahipsizlik pozunu veriyor. Daha kötüsü de, köprü başından sınır tellerinin olduğu yol boyunca bazı taşların üzerinde tavla oynanıyor ya da çay içiliyor. Panelistler, etkileyici yaşanmış güzel hikâyeler anlattılar, yemek kültürünü de gündeme getirdiler; ama şehrimizin şu anki tanıtımına olumsuz bir imaj oluşmaması için herkesi duyarlı olmaya davet ediyorum: Turizm şirketlerinin yemek başına esnafımızdan kâr payı aldıkları ile ilgili iddiaların araştırılmasını ve bunun önlenmesini istiyoruz. Hem esnafın kazancı azalıyor hem vatandaş pahalıya yemek yiyor ve bu da şehrimizin turizmini olumsuz etkilemeye aday bir girişim.

Ortak Bilince Giden Yol: Yerelden Evrensele Duyarlılık

Yerele duyarlı olamazsak, ulusala da sahip çıkamayız. Nusaybin’deki bu örneklere her yerde karşılaşabiliriz. Bilincin değişmesi için bakış açısının değişmesi gerekir. Bakış açısı da kendi kendine değişmez. En azından dut toplamalı, meyve sebzeyi dalından koparmalı; çünkü konum değişikliğine göre meyveleri veya sebzeleri görebiliyoruz.
Ameller niyetlere göredir. Niyetimiz, kalbimizin hangi yöne baktığı ile ilgilidir. Ortak akla, ortak mala veya ortak emeğimize saygı göstermek için antenleri bencillik yönünden kurtarmalıyız. Ortak iradeye, ortak akla ve sağduyuya yönünü çevirmiş tüm kesimlerin temsil edildiği, tüm sivil toplumun yer aldığı “Kent Konseyi”ne de ihtiyacımız var.

Yazar: Ziver İlhan