Nusaybin buna layık mı?

Tarihin yükünü omuzlamış, nice medeniyete beşiklik etmiş bu kadim şehir… Bugün kendi sessizliğine terk edilmiş gibi.

 

Oysa Zeynel Abidin Camii, Mor Yakup Kilisesi, Gırnavas Höyüğü, Beyazsu’nun serin akıntıları… Liste uzayıp gidiyor.

Bir yanda taşlara kazınmış binlerce yıllık hikâyeler; diğer yanda çağlayan suların sonsuz fısıltısı.

Peki, Nusaybin neden turizmde geri planda?

 

Bugün Mardin denince akla Artuklu’nun büyülü sokakları, Midyat’ın taş konakları geliyor.

Oysa Nusaybin de aynı kültürel zenginliğin ayrılmaz bir parçası. Hatta çok daha derin bir geçmişe sahip.

Deyrulzafaran Manastırı, Kasımiye Medresesi, Dara Antik Kenti, Ulu Camii ve daha niceleri…

Ne yazık ki Nusaybin, bu kıymetli mirasın gölgesinde kalıyor.

 

Bir düşünün:

Mor Evgin Manastırı, Mor Yakup Kilisesi, Mor Abrohom Kilisesi, Mor Malke Manastırı, Ezidi Köyü…

Ve doğanın zarif bir armağanı: Çağ Çağ Vadisi’nden süzülen Beyazsu.

 

Bunlar anlatmakla bitmez.

Yaşanarak hissedilir.

 

Böylesine zengin bir mirasın içinde insan ister istemez soruyor:

Peki, sorun nerede?

 

Asıl mesele şu:

Nusaybin, kendi gücünün ve derinliğinin farkında değil.

Bu topraklar, insanlığın ortak bilgi hazinesinde çoktan yerini aldı; fakat dünya henüz bu sessiz kahramanı yeterince tanımıyor.

Dünyanın ilk üniversitelerinden biri olan Nisibis Akademisi burada doğdu. Yanı başında Zeynel Abidin Türbesi ve Camii ile birlikte, yüzyılların ruhu hâlâ ayakta duruyor.

 

Ancak…

İki devasa tarih hazinesi için ne kapsamlı bir turizm projesi var, ne de onların hikâyesini dünyaya anlatacak bir irade.

 

Örneğin, Mor Yakup Kilisesi (MS 313) ile hemen yanındaki Zeynel Abidin Türbesi ve Camii…

2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmelerine rağmen yılda yalnızca 15 bin ziyaretçi ağırlıyorlar.

Oysa bu sayı, Nusaybin’in potansiyelinin çok ama çok altında.

 

Bir düşünelim:

Dünyanın ilk üniversitesinin kurulduğu, tarihteki ilk yedi şehirden biri olan, ilmin ve bilimin dünyaya yayıldığı bu topraklar…

Neden hâlâ hak ettiği yerde değil?

 

Evet, kabul edelim:

Bu sessizlik bizim ayıbımız.

 

Şimdi Nusaybin’i yeniden hatırlama zamanı.

Onu dünyaya anlatma, kültürel mirasımızı koruma ve yaşatma zamanı.

 

Zengin tarihi, köklü kültürü ve eşsiz doğasıyla Nusaybin, medeniyetlerin beşiği olmanın hakkını fazlasıyla veriyor.

Yeter ki biz, bu kıymetin farkına varalım.

Ve başkalarına da gösterelim.

 

Çünkü Nusaybin sadece bir tarih dersi değil.

Nusaybin, yaşayan bir destan.

 

Ve bu destanı keşfetmeye, anlatmaya, korumaya değer…