Biraz eski günlere yolculuk edelim...

Mahalle kültürünün canlı olduğu, alışverişin sadece bir ihtiyaç değil; aynı zamanda komşuluk ilişkilerini pekiştiren, aidiyet duygusunu derinleştiren o güzel günleri hatırlayalım... O zamanlar mahalle ya da köy bakkalına girdiğimizde raflarındaki ürünlerin çoğu, yerel üreticilerden yani tanıdık ellerden gelirdi. Ekmek hemen köşedeki fırından, süt yakındaki mandıradan, sebze ve meyve ise taze tarladan bakkala ulaşırdı. O bakkaldan alışveriş yapmak, yalnızca ihtiyaç gidermek değil; aynı zamanda yerel esnafa ve komşuya destek olmanın, samimiyet ve dayanışma kültürünü sürdürmenin en güzel yoluydu.

Bugünse tablo bambaşka... Dev alışveriş merkezleri, zincir marketler ve büyük markalar her yere kök salmış durumda. Şehirlerden ilçelere, beldelerden büyük köylere kadar, hemen her sokak başında aynı zincir marketleri görmek mümkün.

Bu durum, yerel işletmeler ve esnaf için ne manaya geliyor?

Zincir marketler, güçlü sermayeleri ve derin pazarlama ağlarıyla küçük işletmelerin alanını daraltıyor. Yapılan kampanya ve indirimlerle müşteri kazanırken, yerel esnaf bu rekabet karşısında ayakta durmakta zorlanıyor. Birer birer kapanan dükkânlar sadece birer işletme değil; aynı zamanda bir kültür ve dayanışma biçimin yok oluşu demek.

Zincir marketlerin avantajı yok mu?

Elbette var... Bu büyük işletmeler beraberinde birçok kolaylık ve güvence getiriyor. Ürünlerde belirli bir standart sunuyor, kaliteyi belli bir seviyede tutuyorlar. Geniş ve hızlı dağıtım ağları sayesinde her yerde erişim sağlıyor, müşteri memnuniyetini ön planda tutuyorlar. İstediğimiz zaman ürünleri değiştirebiliyor, hatta koşulsuz iade edebiliyoruz. Çeşitlilik artıyor, fiyatlar daha rekabetçi hale geliyor. Üstelik bu büyük marketler, bulundukları bölgelerde binlerce kişiye istihdam sağlayarak yerel ve ulusal ekonomiye önemli katkılar sunuyor.

Ama asıl soru şu: "Tüm bu kazançlar, kaybettiğimiz değerleri geri verebiliyor mu?"

Yerel üreticinin emeği, mahalle esnafının sıcaklığı, komşuluk bağıyla oluşan o güven duygusu... Bunlar paha biçilecek değerler değildir.

Peki yerel üreticiler varlığını nasıl koruyabilir?

Dünya, küreselleşmenin etkisiyle adeta küçük bir köy hâline geldi; öyle ki cebimize sığacak kadar küçüldü. Saniyeler içinde dünyanın öbür ucundaki arkadaşımızla görüntülü konuşabiliyor, tek tıkla kapımıza ürünler, mallar ya da hizmetler ulaştırılıyor. Hayat artık parmaklarımızın ucunda, ulaşmak her zamankinden çok daha kolay... Teknolojinin nirvanaya ulaştığı bu çağda, yerel işletmelerin varlığını sürdürebilmesi için değişime ayak uydurması ve kendilerini güncelleştirmesi büyük önem taşıyor. Sosyal medyanın etkin kullanımı, reklam faktörünün ihmal edilmemesi, e-ticaretin benimsenmesi, bütçeye uygun kampanyaların yapılması ile esnaflar arasında kurulacak iş birlikleri, bu işletmelere yeni imkânlar sunabilir. Devletin sağladığı faizsiz krediler, hibe programları, vergi kolaylıkları ve esnafı koruyan yasal düzenlemeler de bu süreçte önemli bir destek unsuru olarak öne çıkıyor. Esnaf ve Sanatkârlar Odası ile diğer sivil toplum kuruluşları da; rehberlik eden, bilgilendirmeler yapan, esnafın hak ve hukukunu savunan yapılar olarak bu sürecin güçlü birer paydaşlarıdır.

Ayrıca kooperatifleşme, yerel üretimi teşvik eden projeler ve belediyeler tarafından sunulan pazar alanları, yerel işletmelerin rekabet gücünü artırabilir. En önemlisi, halkın bilinçli tercihler yaparak yerel esnafı desteklemesi, bu zincirin en sağlam halkası olacaktır. Kalitesini koruyan, müşterisini işletmenin görünmeyen ortağı olarak gören ve güven duygusunu sürdüren her işletme, bu desteklerle birlikte büyük markalar arasında kendine sağlam bir yer bulmayı başarır.

Zincir marketlerle yerel esnaf arasında nasıl bir denge kurabiliriz?

Zincir marketler, sundukları ürün çeşitliliği belli aralıklarla yapılan kampanya ve indirimlerle hayatımızı kolaylaştırırken; yerel esnafın varlığı ise hem yerel hem de ulusal ekonomiye canlılık katar. İdeal olan, ihtiyaçlarımıza göre zincir marketlerden yararlanırken, yerel esnafı öncelikli tutan dengeli bir alışveriş mantalitesini benimsemektir. 

"Zira emeğin, aidiyet duygusunun ve samimiyetin değeri hiçbir zincir ile ölçülemez..."